Quantcast
Channel: Peygamberimin İzinden 🕋🕌
Viewing all 1276 articles
Browse latest View live

HANGİ DİNİ YAŞIYORSUNUZ. BU NASIL BÖYLE CEHALETTİR. KIZLARINIZ ÇIPLAK HALDE. BİNLERCE BAKAN ERKEĞİN GÖZ ZİNASINA UĞRUYOR. ZİNA YAPMIŞ KADAR GÜNAHI VAR. NEREYE KOŞUYORSUNUZ. TAKİP EDEN ALLAH (c.c )

$
0
0



sevim tezelTartışma
- 18:29



Peygamberimin İzinden (GÜZEL SÖZLER) topluluğunda ilk olarak İSLAMİ paylasimlarpaylaştı:

OKUYUN OKUYUN OKUYUN ÖLMEZSİN OKU..
ANNELER BABALAR SİZ KIZLARINIZI NASIL OLUYOR DA İSLAM DIŞI KIYAFETLERLE SOKAĞA SALIYORSUNUZ ..!!!
( Sonra da Tecavüze uğradı ( Uğradım ) Diyorsunuz )
HANGİ DİNİ YAŞIYORSUNUZ. BU NASIL BÖYLE CEHALETTİR.
KIZLARINIZ ÇIPLAK HALDE. BİNLERCE BAKAN ERKEĞİN GÖZ ZİNASINA UĞRUYOR. ZİNA YAPMIŞ KADAR GÜNAHI VAR. NEREYE KOŞUYORSUNUZ. TAKİP EDEN ALLAH (c.c ).....
Hz. Ali (r.a) anlatıyor:
Ben ve Fatıma Resulullah (s.a.v)’in yanına girdik. O’nu üzüntülü ve ağlar durumda bulduk, sebebini sorduk.
Resulullah(s.a.v) buyurdu ki:
“Ben miraç gecesinde göklerde ümmetimin kadınlarını çok çeşitli azap olduklarını gördüm. Onların gördükleri o şiddetli azaplarına dayanamayıp üzüldüm ve ağladım.
1) Onlardan bir kısmını saçlarından asılmış (ateşten kor kafalarının üstüne koymuşlardı) beyinlerini kaynarken gördüm.
2-) Bir kısmını dillerinden asılmış boğazlarından katran akıtılırken gördüm.
3-) Bir kısmını elleri boyunlarına ve ayakları göğüslerine bağlanmış olarak gördüm. Yılan ve akrepler onları sokup zehirliyorlardı.
4-) Bir kısmını göğüslerinden asılı olarak gördüm.
5-) Bir kısım kadın gördüm ki başı domuz gövdesi, merkep gövdesi gibi bin bir çeşit azap ile azap oluyorlardı.
6-) Bir kısım kadın gördüm ki suretleri köpek suretinde ateş ağızlarından giriyor ardından çıkıyordu, melekler tokmaklarıyla durmadan başlarına vuruyorlardı. İşte onları hatırladım, üzüldüm ve ağladım.
Hazreti Fatıma ağlayıp ayağa kalktı:
“Ey Sevgili Babacığım. Acaba bunlar neler yaparlar ki bu kadar çeşitli azaplarla karşılaştılar diye sordu.
Resulü Ekrem (s.a.v) ;
1) Saçlarından asılmış beyinleri kaynayıp azaplananlar, başını örtmeyip saçını başını yabancı erkeklerden gizlemeyen kadınlardır..!
2-) Dilinden asılmış, boğazından katran dökülüp azaplananlar, dili ile kocasına eziyet edip servet mal mülk isteyen kadınlardır.
3-)Elleri boyunlarına ve ayakları göğsüne bağlanmış olup yılan ve akreplerle zehirlenip azaplananlar, cünüplükten ve hayızlıktan yıkanmayıp namaza ihanet eden, namaz kılmayan kadınlardır.
4-) Göğüslerinden asılıp azaplananlar, kocasının hizmetini yapmayıp yatağında eziyet eden, göğsünü yabancı erkeklerden sakınmayıp örtünmeyen kadınlardır.
5-) Başı domuz gövdesi merkep gövdesi gibi olup binbir çeşit azaplananlar (saçını başını süsleyip püsleyip, açık saçık dar ve açık renkli giyinip, vücut hatlarını belli ettirip binbir cilvelerle yabancı erkeklerin gönlünü çeken) kadınlardır.
6-) Köpek suretinde olup ateş ağzından girip ardından çıkanlar hased edip kocasıyla Müslümanların arasını bozmak için söz gezdirip yalan konuşan kadınlardır. Yazıklar olsun Allah ve Resulü (s.a.v.)’in emirlerini yaşamayıp yaşatmayanlara, İslamiyeti yaşamayıp isyan edenlere Bunların duaları kabul olmaz cennete de giremezler cennetin kokusunu dahi alamazlar..!
Kaynaklar : Müsned-i Ahmed, İbni Mâce, İbni Cerîr, Beyhakî, Hâkim, İbni Ebî Hâtim, Taberânî, Bezzâr, İbni İshâk, İbni Merdûye, Ebû Dâvûd. Râviler: Hz. Ebû Hureyre, Hz. Ebû Sa’id Hudrî ve Hz. Enes bin Mâlik

Açlık ve Aşk Acısı

$
0
0



Yunus AytaçTartışma
- Dün 21:49



BİLGİ VE DÜŞÜNCE PLATFORMUoriginally shared:

Bu yazı lüks lokantalardaki 150 gr. ete dünyanın parasını ödeyenlere. Bayatladı diye ekmeği çöpe atanlara. Tabağında yemek artığı bırakanlara. İki gün üst üste aynı yemeği yedim diye eşine bağıran erkeklere. Annesinin hazırladığı kahvaltılığı beğenmeyip çöpe atıp okul kantine dadanan öğrencilere. Evine çalışıp getirdiği erzağa bakıp burun kıvıran ev hanımlarına. Önüne getirilen yemeği bağıra çağıra zorla yiyen evlatlara. Şu anki haline şükretmeyip isyan edenlere, her zaman daha fazlasını isteyenlere. İnsan olmayı unutan fertlere bir ders bir nasihat bir ibret olsun diye yazılmıştır.

Değerli dostlar. Hiç bir şeyin farkında olmadan yaşayıp gidiyoruz işte. Hiçbir zaman başkasının yerine kendimiz koyup düşünmeden ''Açılar icinde kıvranıyorum...O kadar çok sıkıntım var ki sormayın...Malım yok evim yok..Araba alamıyorum.....Sevdiğim beni terk etti.. Vs.. Kendimize ne kadar çok dert ve sıkıntı veriyoruz değil mi? Etrafımızda bizden daha çok sıkıntı içinde olan insanları görmüyoruz yada görmek istemiyoruz.

Şimdi sizlere sormak istiyorum. Hayatınız da hiç açlıktan ağladınız mı? Hayatınız boyunca hiç aç kaldınız mı? Öyle bir kaç saatliğine açlıktan bahsetmiyorum. Şöyle 24 saat boyunca aç kalıp da, kurt gibi acıktığınız ve bulduğunuz her şeyi yiyebilecek kadar iştahlı olduğunuzu düşünün. Bu açlığın vermiş olduğu hisle sokakta bulabileceğiniz çöpleri karıştırdığınızı düşünün.

Dışarıda çöplerden bulabileceğin o bayat üzeri yeşillenmiş kupkuru ekmeği bile, hiç tiksinme belirtisi göstermeden ve hiç yüzünüzü buruşturmadan yiyecek kadar aç olduğunuzu hesaplayın. Ama bunu bile bulamıyorsunuz.Yiyecek hiçbir şey yok. İşte Afrika' da açlık böyle bir his. Şimdi kısa süreliğine bir düşünün ve o insanların yerine kendinizi koyun. Sorgulayın. Vicdan muhasebesi yapın.

Bakın şu çocuğun haline. Açlık. Evet açlık çok kötü bir imtihandır. Çünkü biz yaşamadık. Çünkü biz bunları düşünecek kadar aç olmadık ki. Çoğumuz yemek yedikten sonra Elhamdüllillah demeden sofradan kalkan insanlarız. Halbuki bu çocuklar gibi dünyada kim bilir ne kadar açlıktan ağzı kokan, açlıktan ağlayan, açlıktan kemikleri sayılan, yeterli beslenemediği için hastalıktan kıvranan binlerce masum çocuk vardır.

Açlık bugünü ve geleceği tehdit eden ciddi bir sorundur. Açlık insanlığın uykusunu kaçıran olgulardan biridir. Dünya nüfusunun önemli bir kısmı bu sorunla yıllardır karşı karşıyadır. Dünyanın hiç azımsanmayacak kadar büyük bir kesimi açlık, yoksulluk, sağlıksız koşullar gibi problemlerle çok zor şartlar altında yaşamlarını devam ettirmektedirler.

İşte 7 milyar nüfusa sahip küreselleşmeye çalışan koca dünyanın tüyleri ürperten utanç tablosu

Dünyada her 5 saniyede bir çocuk
Her bir 10 dakika 120 çocuk
Her bir saatte ise 720 çocuk
Her yıl İstanbul'un nüfusunun yarısı kadar çocuk açlıktan ölmektedir.
Dünyada bugün için 1 milyarı aşkın insan AÇ' tır.
Yeterli gıda tüketim olanağı bulamayan 5 yaşın altındaki çocuk sayısı 200 milyon
Güvenli su tüketimi olanağı bulamayan insan sayısı 1.2 milyar
Sağlık hizmetlerinden yararlanamayan insan sayısı yaklaşık 2 milyar

Yukarıdaki verilere baktığımızda dünyadaki en büyük katliamının ne olduğunu anlamak çok da zor olmasa gerek. Açlık..Hiç beyninizi sorguladınız mı? Hiç düşündünüz mü? Dünyada her yıl açlıktan ölenlerin sayısını. Ben cevap vereyim. Toplam 11 milyon. Evet yanlış duymadınız tam 11 milyon. Şimdi düşünelim. Dünyada bir yılda hangi sebepten bu kadar çok insan ölebilir. Deprem mi hayır. Savaş mı hayır. Salgın hastalık mı hayır. Doğal afetler mi, fırtınalar mı, tsunamiler mi hayır. Hepsinin istatistiklerine bakın açlıktan ölen insanların sayısının binde bir kadar değildirler.

Açlık insanoğlunun başına gelebilecek en büyük felaketlerden biridir. Açlığın yol açtığı sorunlar sayılmayacak kadar çoktur. Hastalıklar, ölümler, iş gücü ve üretim kaybı, verimsizlik, zihinsel gelişim sorunları, ruhsal çöküntü, suç işleme ve şiddet kullanma eğilimin artması bunlardan bazılarıdır. Açlık sorununu çözmemiş bir toplumun sosyal huzurunu sağlaması, kalkınma yolunda hızla ilerlemesi, uluslararası alanda kendi menfaatlerini gözeten politikalar izleyebilmesi mümkün değildir. Sonuç olarak barış ve huzur içinde bir dünya ortaya koyabilmenin ön koşularından biri de açlık sorunun çözülmesidir.

Dünya ve özellikle insan hakları ihlalini, olmaz olduk yerlerde arayan gelişmiş ülkeler, insanın yaşamı için en temel hak olan gıdaya ulaşma hakkı ve açlıkla mücadelede duyarsız kalmaya devam ettikçe problem daha da büyümektedir. Çünkü gelişen dünyanın ve kullandıkları teknolojinin hedefi açlığı önlemek değil , silahla yatırım yapmak, savaş alanları açmak ve ürettiği gıdayı silah olarak kullanmaktadır.

Dünyanın bir bölümü sefahat ve israf içerisinde yüzerken diğer bölümünde açlığın hüküm sürmesi çocuk ve insanların kitleler halinde telef olması doğrusu insanlık adına , medeni olduğunu iddia eden ülkeler ve insanlar adına utanılacak bir durumdur. Şunun için

Afrika' da milyonlarca insan açlık çekip bir lokma ekmek için yollara dökülürken diğer taraftan gelişmiş ülkelerdeki gıda israfı çok büyük boyutlara ulaşmıştır. Gelişmiş ülkelerde tüketim merakı yüzünden her yıl 220 milyon tondan fazla gıda, paketi bile açılmadan çöpe atılıyor. Dünya bankasından alınan raporlara göre gelişmiş ülkelerin çöplerine atılan yiyecek maddeleri dünyada açlıktan ölen insanların 15 katını beleyecek durumda.

Bir taraftan 15 milyon insanın ekmek, su gibi en temel ihtiyaçları karşılanamıyor ve her geçen saat açlıktan yüzlerce çocuk ölüyor. Fakat gene aynı dünyada şişmanlıktan ve aşırı kilolardan şikayetçi insanlar var. Zayıflamak için tonlarca para harcıyorlar. Amerika da zayıflama ve obezite için harcanan para yılda 40 milyar doları geçiyor. Hal böyle olunca bunun kendisi başlı başına bir sektör. Devlet politikaları bu sorunu çözmeye değil, şirketlerin bu sorundan kar edebilmesini teşvik eden bir mantığa dayanıyor. Zayıflama cihazlarına muazzam yatırımlar yapılıyor. Diğer taraftan diyet ürünleri sektörü her geçen gün çığ gibi büyüyor. Dünyanın bir ucunda hastalar için teknolojinin son tedavi imkanları kullanılırken, diğer ucunda Afrika' da hala milyonlara insan açlıktan, susuzluktan sağlık hizmetlerine ulaşamadığından ölmektedir.

Peki Amerika daki golf sahalarının sulanması için harcanan su miktarının Afrika ülkelerindeki su sorununu büyük oranda çözebilecek düzeyde olduğunu biliyor muydunuz?

Peki yeryüzünden açlığı kazımak için gerekli paranın yılda 30 milyar dolar olduğunu ve bunun dünyada 8 günde yapılan askeri harcamalara eşit olduğunu biliyor muydunuz?

Amerika da insanlar iphone almak için saatlerce sırada beklerken Afrika bir yudum temiz su için insanlar günlerce sırada bekleyebiliyor.

Sonuç olarak batı her ne kadar bunlara yapay çözümler sunsa da ve insanların gözünü boyamaya kalksa da izlediği politikalar Afrika'daki açlığın ve kıtlığın her anlamda en önemli sebebidir. Medeni ülkeler yıllarca sömürdükleri iliklerine kadar indikleri milletlere yüzyıllarca düzelmeyecek seviyede geri kalmışlık ve yoksulluk bıraktılar. Oysaki onların refah düzeyi ve zenginliklerinde bu insanların da hakkı var. Önce onlardan kepçe kepçe aldılar. Sonra bazen kaşıkla verip, çoğu zaman da verir gibi yapıp insanlık dersi verdiler tüm dünyaya.

Batı bugün bile bahsettiği özgürlük ve demokrasi anlayışıyla Afrika' daki açlığı da kendi lehine, kendi çıkarları doğrultusunda yürütebilmek için önemli bir propaganda malzemesi olarak seçmiştir.

Bu dünyanın kanayan bir yarası ve büyük ayıbıdır. Bu yüzden insan olarak onlara her bakımdan sorumluyuz. Bizler çoğu zaman bir parça kuru ekmeği bulamamış bir Peygamberin ümmetiyiz. Efendimizin, sahabelerin ve atalarımız yokluk günlerine mukabil, bizler yediğimiz önümüzde, yemediğimiz arkamızda bir hayat sürüyoruz. Midemiz dolu olsa da doymayan gözlerimiz var. Elimiz neye atsak nimet, nereye baksak tüm varlığıyla önümüze serilmiş sanki. İstisnalara sözüm yok. Ama toplumda yarın ne yiyeceğim endişesi taşıyan neredeyse kimse yok. Dolaplarımız yiyecek dolu. Çocuklarımız artık kolay kolay hiçbir yiyeceği beğenmiyorlar. Fakat bizler hiçbir zaman olmadığı kadar şükürsüz ve nankörüz. Oysa dün hayal bile edilemeyen her şeye sahibiz.

Şimdi size soruyorum. Yukarıda resimlere bakın bir düşünün.
Bugün Allah'a şükrettiniz mi?
Yemek bulup yiyebildiğimiz için.
işe gidebildiğimiz için.
Bir evimiz olduğu için.
İçeride sıcacık yatağımızda yatabildiğimiz için.
Ve daha nice sayısız nimet.

Sonuç olarak israf edenler evinde önüne koyulan yemeği beğenmeyip burun kıvıranlar evindeki yiyeceklerin bozulmasına göz yumanlar ya da kişisel çıkarları uğruna fiyat arttırmak için kamyonlar dolusu sebze ve meyveyi çöpe atmaktan korkmayan insanlar açlık sınırında yaşayan, açlıktan annelerin kucağında can veren minicik çocukların varlığını hiç hesaba katmazlar mı?

Senede 15 milyon çocuğun yiyecek bir lokma ekmek bulamadığı için öldüğü bu dünayada bu durumu görmezden gelerek yaşamak çok büyük haksızlık ve zülumdur. Vicdanlı ve içinde Allah korkusu olan insana düşen görev yeryüzündne açlık silininceye kadar gayret etmek, çaba göstermek gerek toplum olarak israfı önleyerek, açlıkla mücadele eden insanlar için mücadele etmeliyiz. 

Sırrımız sübhanım Allah, derdimiz dermanımız Allah

$
0
0



Meryem SariTartışma
- 14:47
#Allah



Sırrımız sübhanım Allah, derdimiz dermanımız Allah,
gafil kullarına gam düşmüş,
yetiş imdadımıza ya Muhammed.
Kulhüvellahü ehad, bin bir kere ya samed, ya Allah, ya Muhammed
umarız senden şefaat.
Lailahe illallahtır özümüz,
Muhammed Mustafadır sözümüz,
ihlas-ı şerif ile yıkarız yüzümüzü.
Ayetel kürsü için sen kabul eyle sözümüzü.
Lailahe illallah selalar duası için, Muhammedün Resullullah arşı ala gölgesi için hastalara şifa,
dertlilere deva, borçlulara edalar
Bekarlara helal süt emmiş
hayırlı kısmetler,
Okuyanlarımıza zihin açıklığı
imtihanlarında başarılar
Evladı olmayanlara sağlıklı
evlatlar nasip eyleYa Rabbim.
Elif Allah, Nur Muhammed tez selamet.
Ya Celil, etme zelil, gönder delil.
İlahi Yarabbimiz hacetimizi rahmet deryasını ulaştır, duaya açılan elleri icabete eriştir.
Allahım senden başka kimsemiz yoktur. Lailahe illallah arşı alaya Muhammedün Resullullah şükür Mevlaya.
Lailahe illallah kalbimizi karartma, rızkımızı azaltma, kabrimizi, daraltma, senden başka kapı aratma, muhannete muhtaç etme.
Lailahe illallah imanla sabır, Muhammedün Resullullah azapsız kabir.
Allahım bizi af eyle,
her derdimizi def eyle,
rızkımızı bol eyle,
kabrimizi nur eyle,
sual meleklerinin
cevabını muktedir eyle.
Evvelim Allah, ahirim Allah,
kalbimde beytullah Lailahe illallah Muhammedün Resullullah.
“Eşhedü en lâ ilâhe illallah
ve eşhedü enne Muhammeden
abduhû ve rasûlühü”
diyerek çene kapatmak nasip eyle Yarabbi. ..

A m i n Ecmain

Kelime-i tevhidin fazileti

$
0
0



Meryem SariTartışma
- 09:20



Kelime-i tevhidin fazileti

La ilahe illallah, Muhammedün resulullah

(Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed aleyhisselam da Onun Resulüdür)


Müslümanın her fırsatta söylediği Kelime-i tevhidin fazileti çoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

(La ilahe illallah diyen bela ve sıkıntılardan kurtulur.)

(La ilahe illallahı çok söyleyerek imanınızı tazeleyin!)

(Amellerin kıymetlisi La ilahe illallah demektir.)

(Zikrin [Allah’ı anmanın] en faziletlisi La ilahe illallah demektir.)

(La ilahe illallah demek 99 belayı önler. Bunun en aşağısı sıkıntıdır.)

(Benim ve diğer Peygamberlerin dediği en üstün şey, La ilahe illallah sözüdür.)

(La ilahe illallah diyenin günahları silinir, yerine o kadar sevap yazılır.)

(La ilahe illallah Cennetin anahtarıdır.)

(La ilahe illallah diyen, sözünde sadık ise, bütün günahları affedilir.)

(Ölüm halindekilere La ilahe illallah söylemesini telkin edin, onları Cennetle de müjdeleyin. Şeytanın insana en yakın olduğu an bu vakittir.)

(Ağır hastayı, La ilahe illallah demeye zorlamayın, sadece telkinde bulunun.)

(Son sözü La ilahe illallah olanın, ruhu kolay çıkar ve o söz kıyamette ona nur olur.)

(Ahiret, dünyaya tercih edilince, La ilahe illallah sözü, Allah’ın gazabından korur. Dünya kârını, ahirete tercih eden, La ilahe illallah dediği zaman, Allahü teâlâ, "Yalan söylüyorsun, sözünde sadık değilsin" buyurur.)

(La ilahe illallah diyene, işlediği günahlardan dolayı kâfir demeyiniz! Buna kâfir diyenin kendisi kâfir olur.)

(Günde yüz defa La ilahe illallah diyenin yüzü kıyamette dolunay gibi parlar.)

[Yüzüncüyü söylerken "Muhammedün resulullah" ilave etmek iyi olur. Tecvide göre okununca "Muhammedür-resulullah" denir.]

(İhlasla La ilahe illallah diyen Cennete girer. İhlasla söylemek, söyleyeni haramlardan alıkoymasıdır.)

İhlas, kalbde Allah sevgisinden başka şeye yer bırakmamak, başka şeyleri temizlemek demektir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Allahü teâlânın birliğine iman edip, şirk koşmadan ve ihlasla namazını kılıp, zekatını verenden Allah razı olur.)

(İhlasla amel edin! Allahü teâlâ ancak ihlasla yapılan ameli kabul eder.)

(İbadetleri ihlas ile yap! İhlas ile yapılan az amel, kıyamette sana yetişir.)

(İbadetlerini ihlas ile yapanlara müjdeler olsun! Bunlar hidayet yıldızlarıdır. Fitnelerin karanlıklarını yok ederler.)

(Kırk gün ihlasla ibadet edenin, kalbinden diline hikmet pınarı akar.)

Kelime-i tevhid veya tehlil La ilahe illallah demektir. 70 bin kelime-i tehlil okumaya hatm-i tehlil denir.

Mazher-i Can-ı Canan hazretleri, bir kabrin yanına oturmuştu. (Bu mezarda Cehennem ateşi var. Hadis-i şerifte (Kendisi için veya başka müslüman için 70 bin kelime-i tevhid okuyanın günahları affolur) buyuruluyor. Ruhuna Hatm-i tehlil sevabı bağışlayacağım. İnşallah affolur) buyurdu. Hatm-i tehlilin sevabını bağışladıktan sonra, (Elhamdülillah bu günahkâr kadın, Kelime-i tehlil sayesinde azaptan kurtuldu) buyurdu. (Makamat-ı Mazheriyye)

Aklın âfeti

$
0
0



Zehra ÇAĞ.Tartışma
- 11:52


Aklın âfeti, devamlı ve lüzumsuz çekişme ve mücadele yapma­sıdır.
İmanın âfeti, inkardır.
Amelin âfeti, tenbelliktir.
İlmin âfeti, iddia sahibi olmaktır.
Sevginin âfeti, şehvet yolunu tutmasıdır.
Tevazünün âfeti, hakarete uğrayacak derecede, kendini aşağı tut­maktır; zillete düşmektir.
Sabrın âfeti, Allah Teâlâ’dan başkasına şikâyette bulunmaktır.
Azizliğin ve büyüklüğün âfeti, kibirlenmek, böbürlenmektir.
Cömertliğin âfeti, israftır.
Arkadaşlığın âfeti, küsmedir.
Anlayışın âfeti, münakaşadır.
Allah Teâlâ’ya dua etmenin, dilekte bulunmanın âfeti, baş olma­ya, liderliğe meyilli olmaktır.
Zulmün âfeti, yayılmasıdır.
Adaletin âfeti, intikam duygusuna bürünmesidir.
Hürriyetin âfeti, sınırları aşmak, halden taşmaktır.

Güzel bir hikaye..

$
0
0



Meryem SariDUALAR
- 09:53


Bir yolcu gemisi yolculuk esnasında kopan bir fırtınada batar ve içindekilerden sadece iki adam küçük ve ıssız bir adaya yüzmeyi başarırlar. Ne yapacaklarını bilemeyen bu iki kazazede Tanrı’ya yalvarmaktan başka çarelerinin olmadığına karar verirler. Fakat kimin duasının daha güçlü olduğunu anlamak için adayı ikiye bölmeye karar verirler ve adada karşılıklı olarak yaşamaya başlarlar.

İlk diledikleri şey yiyecektir. Ertesi sabah, birinci adam kendi tarafında dalları meyve dolu bir ağaç bulur ve ağacın meyvelerinden yer. Diğer adamın alanı ise hala çoraktır!
Bir hafta sonra, birinci adam yalnız olduğu için kendisine bir eş diler. Ertesi gün bir kadın yüzerek birinci adamın tarafına gelir. Diğer tarafta yine hiçbir şey yoktur!
Hemen sonra birinci adam bir ev, giysiler ve daha fazla yiyecek diler. Sihirli bir değnek değmişçesine tüm istedikleri kendisine verilir. Fakat ikinci adam hala hiçbir şeye sahip olamamıştır!

En sonunda birinci adam bir gemi diler böylece karısıyla birlikte adayı terk edebilecektir. Sabahleyin kendi tarafına demirlenmiş bir gemi bulur. Birinci adam karısıyla birlikte gemiye biner ve ikinci adamı adada bırakmaya karar verir. Onun hiç bir dileği gerçekleşmediği için Tanrı’nın nimetlerine layık biri olmadığını düşünür.
Gemi kalkmak üzereyken birinci adam cennetten yankılanan bir ses duyar, “Neden arkadaşını adada bırakıyorsun?”

“Bana gönderilen nimetler sadece bana aittir çünkü onlar için ben dua ettim,” diye cevap verir birinci adam. “Onun duaları kabul edilmedi o yüzden o hiçbir şeyi hak etmiyor.”

“Yanılıyorsun!” diye azarlar ses birinci adamı. “Onun sadece tek bir dileği vardı ve kabul ettim. Eğer etmeseydim sen gönderdiğim nimetlerin hiç birine sahip olamazdın.”
“Allah’ım ne olur söyle bana” dedi birinci adam, “Ne diledi de ona minnettar olmam gerekiyor?”

“Senin tüm dileklerinin gerçek olmasını diledi.”

Hepimizin bilmesi gerekir ki; Bize gönderilen nimetler sadece bizim dualarımızın sonucunda değil bizim için dua edenler sayesinde de gerçekleşir.
Bu göz ardı edilemeyecek kadar güzel bir hikâye...
Benim bugün sizin için duam, tüm dualarınızın gerçekleşmesidir. Rahmet üzerinizde olsun.

“Başkası için yaptığınız şeyler kendiniz için yaptıklarınızdan daha önemlidir.”

Selametle..

Anzak'lı Ömer'in Hikayesi

$
0
0



Malcolm XBiR HiKAYEM VAR OKURMUSUN - Dün 10:41


Okuma saati
LÜTFEN OKUYUN

1957 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olup ihtisas yapmak üzere ABD’ye giden doktor Ömer Musluoğlu görev yaptığı hastanede başından geçen çok enteresan bir hadiseyi şöyle anlatıyor:
“Amerika’ya gittiğim ilk yıllar (1957) lisanım pek o kadar iyi değil. Newyork’da Medical Center Hospital adlı bir hastanede görev almıştım. Fakat vazifem kan almak,kan vermek, serum takmak, elektrokardiyografi çekmek gibi işler.. Hastaya o kadar önem veriyorlar ki yeni doktorlar hemen direk olarak hasta muayenesine, tedavisine verilmiyor. Diğer zamanlarda da laboratuarda çalışıyorum.
Bir hastaya gittim. Yaşlıca bir adam. Tahminen yetmiş beş yaşlarında tabii kendisi ile İngilizce konuşuyorum.
– Kan vereceğim kolunuzu açar mısınız?
Çünkü adamcağız kanser hastası olduğu halde üstelik kansızdı. Elimde kan torbası da var tabii ki.. Pazusunu açtım. Baktım pazusunda dövme şeklinde bir Türk bayrağı var. Çok ilgimi çekti benim. Kendisine sormadan edemedim.
– Siz Türk müsünüz?
Kaşlarını yukarıya kaldırarak “Hayır“ manasına işaret yaptı. Ama ben hala merak ediyorum:
– Peki, bu kolunuzdaki Türk bayrağı nedir?
– Aldırma işte öylesine bir şey dedi. Ben yine ısrarla dedim ki:
– Fakat benim için bu bayrak çok önemli. Dikkatimi çekti. Çünkü bu benim milletimin bayrağı, benim bayrağım…
Bu söz üzerine gözlerini açtı. Derin derin yüzüme baktı ve mırıltı halinde sordu:
– Siz Türk müsünüz?
– Evet Türk’üm….
İhtiyar gözlerime bakarak tanıdık bir göz arıyor gibiydi. Anlatmaya başladı:
– Yıl 1915. Sen hatırlamazsın o yılları. Çanakkale diye bir yer var Türkiye’de. Orada savaşmak üzere bütün Hıristiyan devletlerden asker topluyorlardı. Ben Anzak’tım Avustralya Anzaklarından… İngilizler bizi toplayıp dediler ki: “Barbar Türkler Hıristiyan dünyasını yakıp yıkacaklar. Bütün dünya o barbarlara karşı cephe açmış durumda. Birlik olup üzerine gideceğiz. Bu savaş çok önemlidir.” Biz de inandık sözlerine vaatlerine… Savaşmak isteyenler arasına katıldık.
Avustralyalı Anzak ihtiyar anlatmaya devam ediyordu:
– Bizim beyinlerimizi yıkayan İngilizler, Türklere karşı topladığı askerlerin tamamını Çanakkale’ye sevk ediyorlarmış. Bizi gemilere doldurup Mısır’a getirdiler o zaman. Mısır’da şöyle böyle birkaç ay talim gördük. Atış talimi. Ondan sonra da bizi alıp Çanakkale’ye getirdiler. Savaşın şiddetini ben ilk orada gördüm. Öyle ki denize düşen gülleler suları metrelerce yukarı fışkırtıyor, gökyüzünde havai fişekler, geceyi gündüze çeviriyordu zaman zaman… Her taarruzda bizden de Türklerden de yüzlerce insan hayatının baharında can veriyordu. Fakat biz hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti uzaktan gördükçe şaşırıyorduk. Teknolojik yönden çok çok üstün olduğumuz gibi sayı bakımından da fazlaydık. Peki, onlara bu cesaret ve kuvveti veren şey neydi? İlk başlarda zannediyordum ki İngilizlerin bize anlattığı gibi Türkler barbarlıktan böyle saldırıyorlar. Meğer barbarlıktan değil, kalplerinde ki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş. Bunu nereden anladığımı söyleyeyim. Biz karaya çıktık. Taarruz edemiyoruz. Bizi püskürtüyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz. Bizi tekrar püskürtüyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz. Derken böyle bir taarruzda başımdan yediğim bir dipçik darbesiyle kendimden geçmişim.
Meraktan ağzım açık yaşlı Avustralyalıyı dinliyorum. Savaşın dehşetli anılarını anlatırken hastalığına rağmen tir tir titremeye başlamıştı. Devam etti:
– Gözlerimi açtığımda kendimi yabancı insanların arasında gördüm. Nasıl korktuğumu anlatamam. Çünkü İngilizler bize Türkleri barbar, vahşi kimseler olarak tanıttı ya… Ama dikkat ettim. Yaralarımı sarmışlar. Bana hiç de öfkeli bakmıyorlar. Kendime geldim iyice, bu defa çantalarında bulunan yiyeceklerden ikram ettiler bana. İyi biliyorum ki onların yiyecekleri çok çok azdı. Bu haldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardı. Şoke oldum doğrusu. Dedim ki; kendi kendime:
– Bu adamlar isteseler şu anda beni öldürürler. Ama öldürmüyorlar… Veyahut isteseler önceden öldürebilirlerdi. Hâlbuki beni cephenin gerisine götürdüler. Biz esirlere misafir gibi davranıyorlardı. Bu duygularla “Yazıklar olsun bana” dedim. “Böyle asil insanlarla niye ben savaşıyorum. Niye savaşmaya gelmişim. Bu İngiliz milleti ne yalancıymış ne kadar Türk düşmanıymış” diyerek pişman oldum. Ama bu pişmanlığım fayda etmiyor ki… Bu iyiliğe karşı ne yapsam diye düşündüm durdum günlerce… Nihayet bizi serbest bıraktılar. Memleketime döndüm. İşte memlekette Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma bu dövme Türk bayrağını yaptırdım. Bu bayrağın esrarı bu işte. Benim gözlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti:
– Talihin cilvesine bakın ki o zaman ölmek üzere iken yaralarıma iyileştirerek, sıhhate kavuşmama çaba sarf eden Türkler idi. Şimdi de Amerika gibi bir yerde yıllar sonra yine iyileştirmeye çaba sarf eden bir Türk… Ne garip değil mi? Avustralya’dan Amerika’ya gelirken bir Türk ile karşılaşacağımı hiç tahmin etmezdim. Size minnettarım. Siz Türkler gerçekten çok merhametli insanlarsınız. Bizi hep kandırmışlar… Buna bütün kalbimle inanıyorum.
Peşinden nemli gözlerle “Bana adınızı söyler misiniz? Dedi. “Ömer” cevabını verdim. Gayet merakla tekrar sordu:
– Peki niçin Ömer ismini vermişler sana ?
– Babam Müslümanların ikinci halifesi isminden ilham alarak bana Ömer adını vermiş.
– Yahu senin adın Müslüman adı mı ?
Ben “Evet, Müslüman adı” deyince yüzüme baktı baktı, birden doğrulmak istedi. Ben mani olmak istedim. Israr etti. Ama niye ısrar ediyordu? İhtiyarın ısrarına dayanamayıp yatakta oturmasına yardım ettim. Gözleri dolu doluydu. Yüzüme bakarak dedi ki:
– Senin adın güzelmiş. Benim adım şimdiye kadar Mr. Josef Miller idi. Şimdiden sonra “Anzaklı Ömer” olsun.
– Olsun
– Peki, doktor beni Müslüman eder misin? Müslüman olmak zor mu ?
Şaşırdım. Nasıl da birdenbire Müslüman olmaya karar vermişti. Meğer o yaşa gelinceye kadar içten içe hep düşünüyormuş da kimseyle konuşamadığı için, soramadığı için konuşamıyormuş..
– Tabii dedim Müslüman olmak çok kolay.
Sonra kendisine imanın ve İslam’ın şartlarını anlattım. Kabul etti. Hem kelime-i şahadet getiriyor, hem de çocuklar gibi ağlıyordu. Yaşlılık bir yandan, hastalık bir yandan bir de yıllardan beri içinde kavuşmak isteyip de bilemediği için kavuşamadığı İslamiyet’e olan hasretin sona ermesi, bir yandan bu yaşlı gönlü duygulanmıştı. Mırıldandı:
– Siz Müslümanlar tesbih çekersiniz bana da bir tesbih bulsan da ben de yattığım yerden tesbih çekerek Allah’ımı ansam olur mu?
Bu sözden de anladım ki dedelerimiz savaş esnasında Hakk’ı zikretmeyi ihmal etmiyormuş. Neyse uzatmayayım hemen bir tesbih bulup kendisine getirdim.
Hasta yatağında tesbih çekiyor, biz de gerektiğinde tedavisiyle ilgileniyorduk. Fakat benim için o daha bir başkalaşmıştı. Müslüman olmuştu.
Bir gün yanına gittiğimde samimi bir şekilde rica etti.
– Beni yalnız bırakma olur mu?
– Ne gibi Ömer amca ?
– Ara sıra gel de bana İslamiyeti anlat! Sen çok güzel şeylerden bahsediyorsun. O sözleri duydukça kalbim ferahlıyor.
O günden sonra her gün yanına gittim. Bildiğim kadarıyla dinimizi anlattım. Fakat günden güne eriyip tükeniyordu.
Kaç gün geçti tam hatırlamıyorum. Hastanenin genel hoparlöründen bir anons duydum.
“Doktor Ömer! Lütfen 217 numaralı odaya gelin!”
Dedim ki içinden “Bizim Ömer amca galiba yolcu?” Hemen yukarı çıktım. Odasına vardığımda gördüğüm manzara aynen şöyleydi:
Sağ elinde tesbih açık duran sol kolunun pazusunda dövme Türk bayrağı, göğsünde imanı ile, koskoca Anzaklı Ömer son anlarını yaşıyordu.
Hemen başucuna oturdum. Kendisine kelime-i şahadet söylettirdim. O şekilde kucağımda teslim-i ruh etti…
Bir Çanakkale gazisi görmüştüm. Yıllar sonra da olsa Müslüman Türk milletine olan sevgisi sayesinde kendisine iman nasip olmuştu
“Ne yalan söyleyeyim, ağladım.”

Takip için ➡ +Malcolm X​​👍

Bakara Suresi 282.ayet borçlarınızı yazın, şahitler tutun..

$
0
0



AŞKI CAFERAYETLER
- 12:42


Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla
Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun, borcu süresine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir. Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur. Alışveriş yaptığınız zaman da şahit tutun. Yazana da, şahide de bir zarar verilmesin. Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranış olur. Allah'a karşı gelmekten sakının. Allah, size öğretiyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. Bakara, 282. Ayet

Güzel Dini Resimler

Nisan Yağmuru Mucizesi Hakkında Hadis-i Şerifler

$
0
0



ɑẕʀɑ sєçєʍ νµsℓɑтHADİSİ ŞERİFLER
- 09:14


Nisan Yağmuru Hakkında Hadis-i Şerifler
Peygamberimiz (sav)’den rivayet olundu ki:
‘’Cebrail as Bana öyle bir ilaç öğretti ki, (o ilaç sayesinde,insanların) doktorların ilaçlarına hiç ihtiyacı kalmaz’’
Eshab-ı Kiram : (o ilaçtan) Bize de haber ver,Ya Rasulullah dediler, Rasulullah (sav):
‘’Nisan yağmurunu alınız (toplayınız) Ona; 70 defa Fatiha-i şerife, 70 defa İhlâs-ı şerif, 70 defa Felak suresini, 70 defa Nâs suresini, 70 defa Tesbih duasını (SübhanAllahi vel-hamdü Lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vâllahü ekber ve lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil-aliyyıl-azîm) okuyunuz Sonra, 7 gün devamlı olarak sabah akşam birer bardak içiniz Beni hak Peygamber olarak gönderen Cenâb-u Hakk’a yemin ederim ki, Cebrâil Bana dedi ki ; "Bu sudan içen kimsenin, cesedinden, damarından, sinirinden, etlerinden, o kimseye ağrı, acı veren rahatsızlığını Cenâb-u Hakk giderir ve o kimseye sıhhat ve afiyet verir’’
Yine başka bir Hadis-i Şerif’te :
‘’Beni hak Peygamber olarak gönderen Cenâb-u Hakk’a yemin ederim ki, çocuğu olmayan bir erkek, bu sudan hanımına içirirse, Allahü Teala’nın izni ile hanımı hamile kalır Hanımının başı ağrıyan bir erkek bu sudan hanımına içirirse, bu su ona (sıhhati için) yeterlidir İçen kimsenin balgamını keser Rüzgar ona zarar vermez, çirkin haller kendisine isabet etmez Bel ağrısından, karın ağrısından, şikayeti kalmaz Alaca hastalığından korkmaz Göğüs ağrısı çekmez Kalbine gelen vesvese (evhâm), gönlünden çıkar gider Kendini çok beğenmek, hased, kibir, düşmanlık, gıybet ve koğuculuk (gibi manevi hastalıklar dahil), dünyada yaşayan her fani (geçici) olanlar için ü Teala’nın izni ile fayda vericidir’’
Tefsir-i Kebir (Kur’an-ı Kerim Tefsiri)'den

İçki ve Kumar Hakkında..

$
0
0



AŞKI CAFERHADİSİ ŞERİFLER
- 17:55


Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallahu anh) anlatıyor: Ömer: "Allah'ım, şarap hakkında bize tatminkâr bir açıklamada bulun" diye dua etmişti ki Bakara suresinde bulunan şu ayet indi: "Sana içki ve kumarı sorarlar de ki: "İkisinde hem büyük günah ve hem insanlara bazı faydalar vardır. Günahları faydasından daha büyüktür." (Bakara 219).
Bunun üzerine Ömer (radıyallahu anh) çağırıldı ve ayet kendisine okundu. Ömer yine: "Allah'ım şarap hakkında bize tatminkâr bir açıklamada bulun" dedi. Bir müddet sonra Nisa suresindeki: "Ey iman edenler! Sarhoşken ne dediğinizi bilene kadar, cünübken, yolcu olan müstesna gusledene kadar namaza yaklaşmayın..." (Nisa, 43) ayeti nazil oldu. Ömer (radıyallahu anh) çağırıldı ve ayet kendine okundu. Ömer yine: "Allah'ım şarap hakkında bize tatminkâr bir açıklamada bulun" dedi.
Bir müddet sonra, Maide suresindeki ayet indi: "Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki saadete eresiniz. Şeytan şüphesiz içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçersiniz değil mi?" (Maide 90-91). Ömer yine çağırılıp ayet kendisine okundu. Bu sefer "Evet Rabbimiz vazgeçtik, vazgeçtik" dedi.
Tirmizi, Tefsir, Maide (3053); Ebu Dâvud, Eşribe 1, (3670); Nesâi, Eşribe 1, (8, 286, 287). Tirmizi hadisin sahih olduğunu söyledi

Allah'a ve Peygamberlerine iman edenler var ya, işte onlar Sıddîklar (sözü özü doğru kimseler) ve Allah katında şahitlerdir

$
0
0



AŞKI CAFERAYETLER
- 16:34
#Allah

Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla
- Allah'a ve Peygamberlerine iman edenler var ya, işte onlar sıddîklar (sözü özü doğru kimseler) ve Allah katında şahitlerdir. Onların mükâfatları ve nurları vardır. İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince; işte onlar cehennemliklerdir.
- Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur gider). Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap ve(ya) Allah'ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldanış metaından başka bir şey değildir.
- Rabbinizden bir mağfirete; Allah'a ve peygamberine inananlar için hazırlanmış olup, genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennete koşuşun. İşte bu Allah'ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.
- Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.
- Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye (böyle yaptık.) Çünkü Allah, kendini beğenip övünen hiçbir kimseyi sevmez. ( Hadîd, 19-23 )

Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın geceleyin namazdan çıkınca şu duayı okurdu

$
0
0



AŞKI CAFERHADİSİ ŞERİFLER
- 00:42


İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın geceleyin namazdan çıkınca şu duayı okuduğunu işittim: "Âllahım! Senden, katından vereceğin öyIe bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidayet, işlerime nizam, dağınıklığıma tertip, içime kâmil iman, dışıma amel-i sâlih, amellerime temizlik ve ihlâs verir, rızana uygun istikâmeti ilham eder, ülfet edeceğim dostumu lutfeder, beni her çeşit kötülüklerden korursun.

Allahım, bana öyle bir iman, öyle bir yakin ver ki, artık bir daha küfür (ihtimali) kalmasın. Öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve ahirette senin nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşayım.

Allahım! Hakkımızda vereceğin hükümde lütfunla kurtuluş istiyorum, (kurbuna mazhàr olan) şühedâya has makamları niyaz ediyorum, bahtiyar kulların yaşayışını diliyorum, düşmanlara karşı yardım taleb ediyorum!

Allahım! Anlayışım kıt, amelim az da olsa (dünyevi ve uhrevi) ihtiyaçlarımı senin kapına indiriyor (karşılanmasını senden taleb ediyorum). Ràhmetine muhtacım, halimi arzediyorum. (İhtiyacım ve fakrim sebebiyledir ki) ey işlere hükmedip yerine getiren, kalplerin ihtiyacını görüp şifâyâb kilan Rabbim! Denizlerin aralarını ayırdığın gibi benimle cehennem azabının arasını da ayırmanı, helâke dâvetten, kabir azabindan korumanı diliyorum.

Allahım! Kullarından herhangi birine verdiğin bir hayır veya mahlukatindan birine vaadettiğin bir lütuf var da buna idrakim yetişmemiş, niyetim ulaşamamış ve bu sebeple de istediklerimin dışında kalmış ise ey âlemlerin Rabbi, onun husülü için de sana yakarıyor, bana onu da vermeni rahmetin hakkında senden istiyorum.

Ey Allahım! Ey (Kur'ân gibi, din gibi) kuvvetli ipin, (şeriat gibi) doğru yolun sahibi! Kâfirler için cehennem vaadettiğin kıyamet gününde, senden cehenneme karşı emniyet, arkadan başlayacak ebediyet gününde de huzur-i kibriyana ulaşmış mukarrebin meleklerle, (dünyada iken çok) rükü ve secde yapanlar ve ahidlerini ifa edenlerle birlikte cennet istiyorum. Sen sınırsız rahmet sahibisin, sen (seni dost edinenlere) hadsiz sevgi sahibisin, sen dilediğini yaparsın. (Dilek sahipleri ne kadar çok, ne kadar büyük şeyler isteseler hepsini yerine getirirsin.)

Allahım! Bizi, sapıtmayıp, saptırmayan hidâyete ermiş hidâyet rehberleri kıl. Dostlarına sulh (vesilesi), düşmanlarına da düşman kıl. Seni seveni (sana olan) sevgimiz sebebiyle seviyoruz. Sana muhâlefet edene, senin ona olan adâvetin sebebiyle adavet (düşmanlık) ediyoruz.

Allahım! Bu bizim duamızdır. Bunu fazlınla kabul etmek sana kalmıştır. Bu, bizim gayretimizdir, dayanağımız sensin.

Allahım! Kalbime bir nur, kabrime bir nur ver; önüme bir nur, arkama bir nur ver; sağıma bir nur, soluma bir nur ver; üstüme bir nur, altıma bir nur ver; kulağıma bir nur, gözüme bir nur ver; saçıma bir nur, derime bir nur ver; etime bir nur, kanıma bir nur ver; kemiklerime bir nur koy!

Allahım nurumu büyüt, (söylediklerimin hepsine bedel olacak) bir nur ver, (söylenmiyenleri de kuşatacak) bir nur daha ver!

İzzeti bürünmüş, onu kendine alem yapmış olan Zât münezzehtir. Büyüklüğü bürünmüş ve bu sebeple kullarına ikramı bol yapmış olan Zât münezzehtir. Tesbih ve takdis sadece kendine layık olan Zat münezzehtir. Fazl ve nimetler sâhibi Zàt münezzehtir. Azamet ve kerem sahibi Zât münezzehtir. Celal ve ikrâm sâhibi Zat münezzehtir."
Tirmizi, Daavât 30, (3415)

BİR ALİMİN NASİHATLERİ

$
0
0



D. karasuGÜZEL SÖZLER
- 18:10
#Allah



D. karasuoriginally shared:

Hz. Muhammed (S.A.V.) - Taberani - Parça parça kesilsen de, yakılsan da, Allah‘a ortak koşma ve farz olan namazı bilerek terk etme.
Kim ki farz olan namazı bilerek terk ederse,
Allah ‘ın koruması ondan uzaklaşmıştır.

BİR ALİMİN NASİHATLERİ

Emanete ihanet etmeyin..
Halinizden şikayet etmeyin..
Büyüğünüze emretmeyin..
Boş şeylerde ısrar etmeyin..
Cahillerle sohbet etmeyin..
Nefesinizi boşa tüketmeyin..
İnsanları bekletmeyin..
Etrafınızı kirletmeyin.
Hayatinizi mahvetmeyin..
Kimseye minnet etmeyin.
Insanları yüzüne karşı methetmeyin.. Kimseye küfretmeyin..
Kötülüğe meyil etmeyin..
Malınızı boşa sarf etmeyin..
Sırrınızı açık etmeyin..
Her seyi merak etmeyin..
Suçunuzu inkar etmeyin..
Şerefinizi kaybetmeyin..
Vatanınızı terk etmeyin..
İyiliğe niyet edin..
Büyüklere hürmet edin..
Sıkıntıya sabredin.
Aza kanaat edin..
Sözünüzde sebat edin..
Bildiğinizle amel edin..
Hatanızı kabul edin..
Yaramaz ise def edin..
Varken tasarruf edin..
Alimlerle sohbet edin..
Nefsinizle inat edin..
Sofranıza davet edin..
Zararlıysa men edin..
Seviyorsanız ifade edin..
Kalpleri fethedin..
Misafire ikram edin..
Muhtaca yardım edin..
Bilseniz de istişare edin..
Tehlikeye dikkat edin..
Hakkı teslim edin..
Unutacaksanız kaydedin..
Esirgemeyin lütfedin..
Gariplere merhamet edin..
Kazanmaya gayret edin..
Çalışanı takdir edin..
Başarıyı tebrik edin..
Mazereti kabul edin..
Her an tevekkül edin..
Hastaları ziyaret edin..
Çocuğunuzu terbiye edin..
Herkese tebessüm edin..
Güvenseniz de kontrol edin..
İnanmayana ispat edin..
Fakirleri gözetin..
Hayır için sarf edin..

Esselam can kaedeşim.hayırlı akşamlar

ALLAH CELLE KULLARINI SAŞIRTMASIN

$
0
0



OFLU FIRTINAİLGİNÇ GERÇEKLER
- Dün 22:51
#Allah

ALLAH CELLE KULLARINI SAŞIRTMASIN. Zamanın birinde İsrailoğullarından biri vardı, adam kendini ibadete vermişti. Çoluk çocuk sahibi idi. Günün birinde ailece aç kalırlar. Tamamen çaresiz kaldığı için yiyecek bir şeyler bulup getirsin diye karısını dışarıya gönderir.

Kadın bir tüccarın evine varır, çoluk çocuğuna yedirecek bir şeyler ister. Tüccar, kadına «olur, fakat önce bana kendini teslim et» diye teklif eder. Kadın hiç bir cevap vermeden çıkar, evine döner. Yavrularını «anneciğim! Açlıktan öleceğiz, bize yiyecek bir şey ver» diye feryad eder durumda bulur.

Geri çıkarak tekrar tüccarın yanına varır, yavrularının acıklı durumu nu anlatır. Tüccar «istediğim olacak mı?» diye sorar. Kadın «evet» der.

İkisi başbaşa kalınca kadının mafsalları (eklemleri) öylesine titreme-ye başlar ki, azaları yerlerinden çıkacak gibi olur. Tüccar «ne oluyor sa-na» diye sorar. Kadın «Allah'dan korkuyorum» diye cevap verir.

Aldığı cevap üzerine kendine gelen adam «sen şu sıkışık durumuna rağmen bu günahtan dolayı Allah'dan korkuyorsun, oysa asıl benim korkmam gerekir» diyerek yapacağı işten vazgeçer. İstediklerini vererek kadını gönderir. Kadın kucağındaki yiyecekler ile yavrularına döner. Çocukların sevinci sonsuzdur.

Bu sırada ulu Allah'dan tüccar hakkında Hz. Musa'ya (A.S.) vahiy gelir. Allah «falan, oğlu filâna bütün günahlarını affettiğimi söyle» diye bildirir;

Bunun üzerine Hz. Musa (A.S.) tüccarı bulur, ona «mutlaka Allah ile aranızda sır kalan bir hayır işlemiş olmalısın» der. O zaman tüccar kendisine yoksul kadınla arasında geçenleri anlatır. Hz. Musa (A.S.) «işte bu yüzden Allah, geçmiş bütün günahlarını bağışladı» diyerek tüccara müjdeyi verir

Rivayete göre Peygamber'imiz (S.A.S.) demiştir ki: << Ulu Allah şöyle buyurur: Şu iki korku ile iki gün aynı kulumda blraraya getirmem. Dünyada benden korkanın Ahiretini emin kılarım. Bu-na karşılık dünyada iken benim korkumu yüreğinde taşımayanları Kıyamet günü korkuya düşürürüm.»

Ulu Allah (C.C.) buyuruyor:
İnsanlardan değil, benden korkunuz» . Diğer bir Âyette de şöyle buyurur:
Eğer müminseniz, onlardan değil, benden korkunuzu....

Bakara - 235 Evlilik Ayeti

$
0
0




ihsan EfeAYETLER
- 06:04


Böyle kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı biçimde çıtlatmanızda veya gönlünüzde tutmanızda size bir vebal yoktur. Allah biliyor ki siz onları mutlaka anacaksınız. Fakat meşru bir söz söylemekten başka bir şekilde kendileriyle gizlice sözleşmeyin. Farz olan iddet sona erinceye kadar da nikâh akdine azmetmeyin (kesin karar vermeyin). Bilin ki Allah gönlünüzdekini bilir. Öyle ise O'nun azabından sakının. Yine bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok yumuşaktır.(Bakara - 235)

Gözyaşı Nimeti

$
0
0



Emine KonyaİLGİNÇ GERÇEKLER
- 00:27


Gözyaşı Nimeti
Hz......Adem (a.s) cennetten indirilmesine sebep olan zelleye bulaştığı için nice zaman ağlamış, ta ki gözyaşları yanaklarında iz bırakana kadar.Tenini yakmıştır akan tuzlu su, zelle işlemekten yanan kalbi gibi.

Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik,eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz." (Araf ,7/23) duası dilinde zikir olmuştur,gözyaşlarıda yanaklarından aşağıya süzülürken.

Hz......Yakub öldü sandığı oğlu için durmaksızın ağlamaktan gözlerinin nurunu kaybetti. Ağlamısından rahatsız ahaliden uzaklaşmak için sığındığı ve ağladığı o kulübeye de Külbe-i aHz.....ân denmiştir(hüzün kulübesi).

Hz...... Yusuf da babası Yakub’dan uzak kaldığı için o kadar ağladı ki, zindanda olanlar rahatsız oldular ve şöyle dediler: “Ey Yusuf! Ya geceleri ağla gündüzleri sus veya gündüzleri ağla geceleri sus!” Hz...... Yusuf (a.s) geceleri veya gündüzleri ağlama hususunda onlarla anlaştı.

-"RABBİM BANA İSTEMEMEYİ İSTEYEBİLMEYİ NASİB ET" duası dilinde,gözü yaşlı, tam bir teslimiyet içinde Rabbine sığınış.

Yıllar sonra kavuştuklarında Hz...... yusuf soruyor;

“Ey babacığım! Gözlerini kaybedinceye kadar niçin bana ağladın? Kıyametin bizi bir araya getireceğini bilmez mi idin?” dedi. Bunun üzerine Yakup(A.S):
“Evet biliyorum ama, dinin senden gider bu aramızda perde olur da ebediyen görüşemem, diye korktuğum için ağladım. Yoksa senin TEVHİD üzere olduğunu bilseydim bir damla bile göz yaşı dökmezdim.” dedi.

ÖMRÜN BEREKETLENMESİ

$
0
0



Gülnur AyHADİSİ ŞERİFLER
- 13:27


HADİSİ ŞERİF ÖMRÜN BEREKETLENMESİ
Bir hadisi şerifte efendimiz sallallahualeyhivesellem “İyilik ömrü artırır, sadaka günâhları giderir ve kötü ölümden korur.” [Taberânî] buyurmaktadır. Başka bir hadisi şerifte ise; “Her iyilik sadakadır.” [Tirmizî] buyrulmaktadır ozaman bu iki hadisişeriften çıkartılacak genel mana şöyledir: “sadaka ömrü uzatır günâhları giderir ve kötü ölümden korur.” Peki sadaka ömrü uzatır da ayeti kerimede buyrulan:
وَلِكُلِّ اُمَّةٍ اَجَلٌ فَاِذَا جَاءَ اَجَلُهُمْ لَايَسْتَاْخِرُونَ سَاعَةً وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ
“Her milletin belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an onu erteleyebilirler, ne de onu öne alabilirler.” (A’RAF suresi 34. ayet)
Ayeti kerimesinde buyrulan bu manayla hadisi şerifin manası çelişiyormu? Hayır ! ozaman bu ömrün uzamasından maksat nedir ömrün uzamasından maksat yani ömrün bereketlenmesidir. Ömrün bereketlenmesi nasıl olur? Insan yine eceli ne ise aynı ecelinde ölür fakat ömrü bereketlenir Allah teala sadakaya çok sevap verir insan da vermiş olduğu sadakalardan edindiği aşırı sevapla daha ermediği yıllar da da sanki ibadet etmiş gibi sevap kazanır mesela bir örnek verecek olursak bir adam 80 yıl yaşamış ve hic namaz kılmamış, ibadet yapmamış ama ölümünden iki yıl önce hidayet olmuş ibadete başlamış ise o, adam ahirette iki yıl yaşamış gibi gözükür ve onun tüm ömrü de iki yıldır zaten fakat bir adam da çok sadaka veren biriyse ve ömrü de 60 yıl ise bu adam sadaka verir, sadaka verir, sadaka verir taki ona 180 yıl ibadet yapmış gibi sevap verilir sonra bu kişi yine sadaka vermeye devam eder sevapları birikir ve 200 yıllık ibadet sevabına ulaşır ve bu kişi sadaka vermeye devam ettikce 300, darken 400, derken 500 yıllık ibadet sevabına ulaşır böylece insanın ömrü uzamış olur fakat eceli uzamaz ömrü uzar bereketlenir daha ermediği ve eremiyeceği yıllarda da ibadet yapmış olur, yani daha ermediği ve eremeyeceği yılların sevabını alır ahirette de tüm ümmetler bakarlar ve derler ki aa! Nekadar uzun yaşamış orada senin yaptığın ibadete göre yaşadığın yıl belli olur hatta aynı ümmetten muhammet ümmetinden kimseler de çok sadaka verenlere bakıp muhammet ümmetinin ömrü kısaydı 100 yılı geçmez idi bu kimseler nekadar uzun yıllar yaşamış da hic birisine şahid olmamışız derler halbuki onların ömrünün uzunluğu verdikleri sadakadan dolayı daha henüz ermedikleri yılların veya yüzyılların yada devirlerin yahut çağların sevabını edinerek sanki o, zamanlara kadar yaşamış da ibadetle günlerini geçirmiş dolayısıyla ömürleri uzun olmuş olur. Kısacası henüz ermedikleri ve eremeyecekleri yılların sevabına ermiş onları kazanmış ve dolayısıyla eremedikleri o, yıllarda da yaşamış olurlar.

Bugünü Düşünürüm, Dün Geçti, Yarın Var Mı? Gençliğe de Güvenemem; Ölen Hep İhtiyar Mı?

$
0
0



Nurullah Şahin نورالله شاهين‎‎GÜZEL SÖZLER
- 10:17


- Bugünü Düşünürüm, Dün Geçti, Yarın Var Mı? Gençliğe de Güvenemem; Ölen Hep İhtiyar Mı?
- ''Ey nefis! Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise, senin elinde senet yok ki ona mâliksin. Öyle ise, hakikî ömrünü, bulunduğun gün bil; lâakal günün bir saatini, ihtiyat akçesi gibi, hakikî istikbal için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye olan bir mescide veya bir seccadeye at.'' RNK

Hekimoğlu Ali Paşa Camii,

$
0
0



Ayşen DeğerRESİMLER VE VİDEOLARIMIZ
- 08:21
#Cami



İstanbul Esintileri (Tartışma) topluluğunda ilk olarakAyşen Değerpaylaştı:

Hekimoğlu Ali Paşa Camii,
http://www.istanbulmuftulugu.gov.tr/camilerimiz/tarihi-camilerimiz/1099-hekimoglu-ali-pasa-camii.html
İstanbul'un Fatih ilçesinde, Davutpaşa mahallesinde Kızılelma caddesi ile Hekimoğlu Ali Paşa caddesi kavşağında Osmanlı döneminden kalma bir camidir. 1734-1735 yılları arasında inşa edilmiştir. Üç kere sadrazamlık yapmış olan Hekimoğlu Ali Paşa adına yapılmıştır. Mimarları Çuhadar Ömer Ağa ile Hacı Mustafa Ağa'dır.

Cami, tekke, türbe, şadırvan, kütüphane, sebil ve çeşme'den oluşan bir külliyedir. Cami, baldakenli merkezi mekân geleneğine uygun yapılmıştır. Yüksek bir subasman üzerindeki caminin 3 avlu kapısı, 3 cami kapısı olup yapı kesme küfeki taşından yapılmıştır. Giriş kapısı taş kemerlidir ve sülüs kitabede Cihangirli Mustafa Efendi'nin hattıyla İshak Efendi'nin şiiri yer alır. Bu cümle kapısı üzerindeki fevkani yapı kütüphanedir. Kütüphanenin eserleri Süleymaniye Kütüphanesi'ne aktarılmıştır. Doğu kapısı kırma çatılı bir sundurmayla kaplıdır ve cami kapılarına yedi sekiz merdivenle çıkılır. Avlu taş döşemelidir ve çimenli bahçeleri çam ve çınar ağaçlarıyla kaplıdır. Şadırvan, mermer hazneli sekiz sütunla taşınan ahşap çatılıdır ve üzeri kiremit döşelidir. Şadırvanın yapında türbe bulunmaktadır. Türbede Abdal Yakub, Şeyh İbrahim sol bölümdeki sandukalarda yatar. Sağ bölümde Hekimoğlu Ali Paşa, karısı Muhsine Hatun ve ailesi yatmaktadır. Avlu cephesi ahşap sundurmalı olan türbenin kapı alınlığında talik yazılı kitabesi vardır. Avluda su terazisi ve bir kuyu bulunmaktadır.

Sebil cümle kapısı, şadırvan, türbe hizasında yer alıp iki caddenin köşesinde kubbeli bir yapıdır. Dilimli, beş cepheli, kubbeli, beş pencereli sebilin madeni şebekelerini bir kitabe kuşatır.

Cami anakubbesi 6 filayağına yaslanır, onikigen kesitli sivri kemerleri vardır. Pandantif ve mukarnaslı geçişle 6 yarım kubbe ile harimi yanlara doğru genişler. Beşer sıralı pencereler 100'den fazladır. İnce ve tek şerefeli minaresi sağda, son cemaat yerine bitişiktir. Minare kürsüsünde Halifezade İsmail'in güneş saati görülür.

Caminin kuzey giriş kapısından harime girildiğinde, harim mihrap dışında üç yönden mahfille çevrilidir ve galeri maksurelere sağ ve soldan döner Hekimoglu Ali Pasa Camiimerdivenlerden çıkılır. Mahfil, mermer korkulukludur (Çobanoğlu, 1998:169). Ana avize büyük değildir. Girişte ve yanlarda ayakkabılıklar bulunmaktadır.

Mukarnaslı ve rokoko-klasik sanatlı mihrap sarkıtlı yaşmaklı, iki sütunçeli, iki kabartma dolgulu ve kahverengi tonlarında bezemelidir. Üstünde iki yanda Kadiri eşrefi tacı ortada bir gül bulunur. Mihrap alanı harimden 30 cm yüksekte kare bir alandır. Sol duvarında ahşap yeşil renkli hünkar mahfili asılı gibi durur. Sol duvarda bir Kabe tasviri resmi, sağ duvarda yine bir Kabe tasviri çinisi vardır. Mihrabı sağdan sola kuşatan Kütahya çinisi üzerinde celi sülüs hatla Ayetül Kürsi yazılıdır.

Mermer minber, mukarnaslı tepelikte ajurlu taçla biter. Ahşap kürsü soldaki sütuna bitişiktir. Duvarlar, mahfile kadar hatlı mavi çiniyle kaplıdır.

Son cemaat yeri 6 sütunludur ve pencereleri arasında mihrap nişi ile barok bağdadi balkonlar vardır. Cami içinde kuzeyde iki çeşme vardır. Ayrıca avluda pencereli duvarlara gömülü 4 çeşme daha vardır ancak çeşmeler kurutulmuş, sebil yanındaki büyük çeşmenin iki yanındaki küçük çeşmeler kırılmıştır.
Viewing all 1276 articles
Browse latest View live